İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi - iisbf@gelisim.edu.tr

Ekonomi ve Finans








  Dünya’nın en kuzey şehri Longyearbyen Yok Oluyor


İklim değişikliği bilim insanları tarafından tarihin en büyük sorunu olarak gösterilmiştir. İklimde meydana gelen değişikliklerin nedenleri incelendiğinde ise doğal ve doğal olmayan etkiler olarak iki grupta incelemek mümkündür.


Dünyanın yörünge hareketi, güneş ışınlarının yaymış olduğu radyoaktif ışımalar, volkanik olaylar doğal nedenler arasında yer alırken, ormanların tahribatı, araba, uçak, tren gibi taşıtlardan yayılan zararlı gazların iklim üzerindeki etkileri doğal olmayan nedenlere örnek olarak gösterilebilir. Tüm bu etkiler dünyamızın giderek ısınmasına yol açıyor. Öyle ama bu sıcaklık nasıl oluşuyor dediğinizi duyar gibiyim. Bir örnekle açıklayayım. Kışın soğuk bir günde ısınmak için üzerinize bir battaniye aldığınızı ancak hala ısınmadığınız için üst üste birçok battaniyenin üzerinizde olduğunu düşünelim. Bir noktadan sonra artık odanın sıcaklığı kaç olursa olsun ısındığınızı fark edeceksiniz. Ancak sizin ısınmanızı sağlayan şey battaniye değildir. Battaniye vücut sıcaklığınız ile odanın soğukluğu arasında bir kalkan görevi görerek, vücut sıcaklığınızın oda sıcaklığına karışmasını engeller ve ısıyı hapsederek ısınmanızı sağlar. Bahsetmiş olduğumuz atmosfere karışan zararlı gazlar da tıpkı bir battaniye gibi dünyamızın üzerinde yer alarak yeryüzüne ve gezegenimiz arasında sıkışır ve gezegenimizin durmaksızın ısınmasına neden olur. Son zamanlarda bir gün aşırı yağışlı iken ertesi gün aşırı sıcak olduğunu düşündüğümüz hava durumundaki bu ani değişikliklerin sebebi aslında zararlı gazların doğaya salınımı ve atmosfer üzerinde battaniye işlevi görerek gezegenimizi gün geçtikçe daha da ısıtmasıdır.

2300 kişinin yaşadığı dünyanın en kuzeyindeki yerleşim birimi Longyearbyen ise iklim değişikliğinin kanlı canlı örneği olarak karşımızda. Longyearbyen’ de meydana gelen rekor sıcaklık artışları üzerine araştırmalarını başlatan Norveç İklim Araştırmaları Merkezi sıcaklıkların yetmişli yılların başından bu yana yedi derece artış gösterdiğini ve sera gazı emisyonlarının artmaya başlaması ile sıcaklığın giderek artacağına dikkat çekti. Bu sonuç yerel halk için büyük tehlike yaratmakta. Çünkü buzulları erimesi daha fazla çığ, daha fazla toprak kaymasına neden olarak yıkımlara yol açabilir.

Longyearbyen’de meydana gelen sıcaklıkların buzulları eritmesi sadece o bölgede yaşayan halkı etkilemekle kalmıyor. Eriyen buzullar deniz seviyesinin artmasına neden olurken,kuş ve balık yaşamı için önemli olan besin zincirinin temelini oluşturan mercanların da tükenmesine de neden oluyor. Mercanların yok olması ise balıkların da yok olması demek. Dolayısıyla mesele sadece sıcaklık artışı ile kalmıyor. Tam da bu sebeple artık bakış açımızı değiştirmeliyiz. Tüketim alışkanlıklarımıza çevreyi, doğayı önemseyen ürünleri dahil etmeli, ekonomi planlamasını çevreyi odak noktasına alarak gerçekleştirmeliyiz.  NORCE ve Bjerknes Center'da araştırmacı Stephanie Mayer’ ın da söylediği gibi, “…daha az sera gazı emisyonu olan bir ekonomiye geçiş yapmayı başarırsak ve tüm ülkeler sonunda Paris anlaşmasını izleyebilirse, bu dramatik sonuçların azaltılabileceğini unutmamalıyız.” Aslında hala bir umut var elbette herkes elini taşın altına koyarsa…

Arş. Gör. Burçin ÇAKIR
Ekonomi ve Finans Bölümü