İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi - iisbf@gelisim.edu.tr

Ekonomi ve Finans








 Türkiye’nin Cari Açık Sorunu


İstanbul Gelişim Üniversitesi Ekonomi ve Finans Bölümü öğretim elemanlarından Arş. Gör. Demet Taç Türkiye'nin cari açık sorunu ile ilgili açıklamalarda bulundu. Cari açık, bir ülke ekonomisinin analizi yapılırken sıklıkla kullanılan makroekonomik ölçeklerden biridir. Bir ülkenin ithal ettiği mal ve hizmetlerin değerinin ihraç ettiği ürünlerin değerini aştığı bir ticaret ölçümü olarak tanımlanabilir. Türkiye ekonomisi 2000'li yılların başından itibaren cari açık sorunu ile karşı karşıyadır.


2002 yılından sonra yaşanan küresel likidite bolluğu sayesinde Türkiye, dış borç ve sermaye akımlarına dayalı yüksek bir ekonomik büyüme oranına ulaşmıştır. Ancak bu süreç hızla artan bir cari açığı da beraberinde getirmiştir. Bu sorun özellikle son yıllarda ülkenin cari açığı finanse etmekte zorlanmaya başlaması nedeniyle kamuoyunda daha sık tartışılmaktadır.

Teoride, cari açığı etkileyen pek çok faktör olabilir. Ana faktörler,  GSYİH büyüme oranları, uluslararası ticaret anlaşmaları, döviz kurları, faiz oranları, enflasyon oranları, kredi türlerinin eğilimi, yurtiçi tasarruf oranları, toplam para arzı, para stoğu ve iç-dış borç dengesi olarak sınıflandırılabilir. Öte yandan, ithalata dayalı üretim ve ihracat, düşük teknolojik üretim ve düşük yurtiçi tasarruf gibi yapısal faktörler de vardır. Peki, bu faktörlerden hangileri Türkiye'deki durumu açıklamaya yöneliktir?

Türkiye'nin cari açığını açıklayan ilk faktör, ülkenin ekonomik büyüme modelidir. Kısaca, Türkiye ekonomisinin cari açık veren bir büyüme modeline sahip olduğu söylenebilir. GSYİH büyüme hızının yüksek olduğu yıllarda cari açık da negatif yönde yüksektir. Bu, Türkiye ekonomisinin yabancı sermaye akımlarına dayalı bir ekonomi olduğu argümanlarını güçlendiren bir göstergedir.

Türkiye'nin cari açığını etkileyen bir diğer faktör de dış ticaret dengesidir. Bu parametre sadece ihracat ve ithalat arasındaki ilişkiyi göstermektedir ve Türkiye ekonomisi uzun yıllardır ticaret fazlası verememiştir. Bunda üretim ve ihracatta dışa bağımlılık en önemli etkendir. Çünkü Türkiye üretimini ve ihracatını artırmak istediğinde ithalatta her zaman hızlı bir artış meydana gelmektedir. İhracatta sanayi malları ilk sırada yer alsa da, ithalatın büyük bir kısmı hammadde ve ara mallardan oluşmaktadır. Özetle Türkiye ithalata dayalı bir ihracat ve üretim sistemine sahiptir.

Enflasyon oranı Türkiye ekonomisinin üzerindeki yüklerden biridir ve yıllar içinde kronikleşmiştir. Özellikle de 2017 yılından itibaren enflasyonun üzerindeki kontrolün kaybedilmesi finans sektöründe ve reel sektörde cari dengede ciddi zararlara neden olmaktadır. Reel sektörün verdiği zarar, yerli ürün fiyatlarının yabancı ürün fiyatlarına göre sürekli artması sonucu ithalatın artmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca daha yüksek enflasyon piyasadaki belirsizlik halini besleyerek uzun vadeli finansal aktivitelerin azalmasına neden olur. Yüksek enflasyonlu piyasalarda, aracılar daha az borç verecek ve sermayeyi daha az verimli bir şekilde tahsis edecek, bu da daha küçük ve daha az likit hisse senedi piyasalarına yol açacaktır. Sonuç olarak, yüksek ve kontrol edilemeyen enflasyon oranları, Türkiye'nin sağlıklı ve sürdürülebilir (yani cari açık yaratmadan) büyümesinin önündeki engellerden biridir.

Son olarak, reel faiz oranları cari açığı doğrudan etkiler. Türkiye, özellikle 2001 yılından sonra yüksek reel faiz oranlarıyla sıcak para çekme politikası uygulamıştır. Bu sıcak para girişleri yerel para piyasasında döviz bolluğu yaratarak TL'nin yabancı para birimleri karşısında aşırı değerlenmesine neden olmuştur. Spekülatif sermaye girişlerinin neden olduğu döviz bolluğu ithalatı teşvik ederek dış ticaret ve cari açıklara yol açmıştır.

Arş.Gör.Demet TAÇ
Ekonomi ve Finans (Türkçe) Bölümü