İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi - iisbf@gelisim.edu.tr

Ekonomi ve Finans








 Yeşil Ekonomi


"Düşük karbon ekonomisi" düşük enerji tüketimi ve düşük kirliliğe dayalı yeşil ekolojik ekonomiyi ifade eden bir terimdir. Bu terim ilk olarak 2003 yılında İngiliz Ticaret ve Sanayi Bakanlığı'nın "Enerji Geleceğimiz - Düşük Karbonlu Bir Ekonomi Yaratmak" başlıklı çalışmasında kullanılmıştır.


Düşük karbon ekonomisi ya da yeşil ekonomi, doğal kaynakların korunduğu ekonominin çevre teknolojileri üzerine geliştiği bir yaklaşım olarak yeni ve rekabetçi bir büyüme modelidir. Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler, günümüzün koşulları gereği artık ekonomik kalkınma hedeflerini yeşil büyüme yaklaşımları ile şekillendirmektedir. Düşük karbona geçmenin elbette kısa vadede ilave maliyetleri olacağından, finansal istikrarın sağlanması bu bakımdan yatırımların ön şartı olmaktadır. Bu geçişi kolaylaştıran gerekli vergi düzenlemelerinin hayata geçirilmesi de önem arz etmektedir. Düşük karbon inovasyonu ülkelere birçok avantaj sağlayarak ülke ekonomilerinin iklim değişikliği karşısındaki direncini de güçlendiren bir unsurdur.

Karbon ayak izi, belirli bir zaman diliminde gerçekleşen insan faaliyetleri neticesinde doğrudan veya dolaylı şekilde ortaya çıkan ve atmosfere yayılan sera gazlarının karbondioksit (CO2) eş değeri ile hesaplanmasıdır. Küresel Karbon Bütçesi 2019 Raporu’na göre iklim değişikliğini tetikleyen karbon salınımında dünyada 15’inci sırada olan Türkiye, 2018’de 430 milyon ton karbon salınımı gerçekleştirmiştir. Bu alanda zirvede bulunan Çin’in karbon salınım miktarı 10.1 milyar ton olarak kayda geçirilmiştir. Dünyada ve Türkiye’de kişi başına düşen karbon emisyonunun yıllar itibarıyla gelişimine bakıldığında Türkiye’de kişi başına karbon salınımı 5.2 ton olarak gerçekleşirken ABD’de 16.6 ton, Avrupa Birliği’nde 6.7 ton, Çin’de 7 ton olmuştur. 2019 yılı toplam sera gazı emisyonu 506.1 milyon ton (Mt), kişi başı toplam sera gazı emisyonu 2019 yılında 6.1 ton CO2 eş değeri olarak hesaplanmıştır. 2018 yılı emisyonlarında CO2 eş değeri olarak en büyük payı %71,6 ile enerji kaynaklı emisyonlar almıştır. Yıllar içerisinde en fazla artışın endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı ile tarım sektörü kaynaklı olduğu dikkat çekmektedir. 2019 yılında CO2 eş değeri olarak en büyük payı %72 ile enerji kaynaklı emisyonlar alırken bunu sırasıyla %13,4 ile tarım, %11,2 ile endüstriyel işlemler ile ürün kullanımı ve %3,4 ile atık sektörü takip etmiştir.

Tarımsal Karbon Salınımı

Tarımdan kaynaklanan doğrudan emisyonlar, küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık %11'ini oluşturmaktadır. Haziran 2020’de yapılan bir araştırma dünyanın en büyük 13 mandıra şirketinin neden olduğu sera gazı emisyonunun, dünyanın en büyük 6’ncı ekonomisi olan Birleşik Krallık’ın emisyon miktarına eşit olduğunu ortaya koymuştur. Türkiye'de son 12 yılda çiftçi sayısı %48 düşmüş, son 18 yılda tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısı %44 azalmıştır. Tarım alanları da dikkat çekici şekilde düşüş göstermektedir. Önümüzdeki on yıl içerisinde, dünyanın çoğu bölgesinde tarımsal üretimin emisyon yoğunluğunun azaltılması hedeflenmektedir. Bu doğrultudaki önlemler ve çalışmalar neticesinde en azından doğrudan sera gazı emisyonlarında çok daha yavaş bir büyüme öngörülmektedir. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin, tarım sektörü üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Hızla artan CO2 emisyonları, aşırı yağış ve seller, kuraklık, yeraltı su seviyesinin düşmesi gibi çevresel faktörler ülkedeki tarım verimliliğini ve dolayısıyla da tarım sektörünü olumsuz yönde etkilemektedir. Tarım arazilerinin azalmasında CO2 salınımının etkisi olduğu, benzer şekilde CO2 salınımının da tarım arazilerinin verimini azalttığı yönünde birçok araştırma mevcuttur. Sera gazı emisyonları, düşük karbonlu teknolojiler portföyü aracılığıyla azaltılabilecektir. Türkiye’nin enerji kullanımında ithalata bağımlı yapısından kurtularak yenilenebilir yani sürdürülebilir enerji projelerine hız vermesi gerekmektedir. Tarımda yutulan karbon miktarı hesaplanmalı ve bu doğrultuda karbon yönetimi ve iklim değişikliğine uyum çalışmaları ağırlık kazanmalıdır. İçerisinde bulunduğumuz küresel salgın koşulları bu politikaların önemini ve önceliğini bizlere yeniden göstermiştir. Tarımın gelecekteki verimini artırmanın yollarını aramak ve çevreye olan etkilerini minimize etmeye çalışmak artık bir zorunluluktur.

Dr.Öğr.Üyesi Funda KARA