İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi - iisbf@gelisim.edu.tr

Halkla İlişkiler ve Tanıtım








 Öğrenci Odaklı Eğitim Kapsamında Öğrencimiz Fatma Bilgin, “ebebek” kurucusu Halil Erdoğmuş ile Özel Bir Röportaj Gerçekleştirdi


Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü öğrencisi Fatma Bilgin “ebebek” şirketinin kurucusu Halil Erdoğmuş ile özel bir röportaj gerçekleştirdi.


İstanbul Gelişim Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü öğrencisi Fatma Bilgin; bebek.com adı ile 2001 yılında kurulan, günümüzde e-ticaret ve mağazacılık üzerinden faaliyet gösteren ebebek’in kurucusu Halil Erdoğmuş ile sektörü yakından tanımak ve kurumsal iletişim bağlamında deneyimlerden faydalanabilmek üzere bir röportaj gerçekleştirdi. Öğrencimizin röportajı aşağıdaki gibidir:
 
Sizi biraz tanıyabilir miyiz? Kaç yıldır bu sektördesiniz?
Merhaba, ben Halil Erdoğmuş, “ebebek”in kurucusuyum. 25 Temmuz 1969 tarihinde Uşak’ta doğdum. İlkokul, ortaokul ve liseyi Uşak’ta tamamladım. Akabinde İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde İktisat Bölümü’nü bitirdim ve aynı üniversitede Uluslararası İşletmecilik programında yüksek lisansımı yaptım, 1991 yılında mezun oldum. 2000 yılına kadar şirketlerde çalıştım ve birkaç tane de girişimim oldu. 2000 yılında bebeklerle alakalı olan ve içerisinde reklam da içeren “bebeksitesi.com”la başladık; ancak daha sonraki süreçte reklam alamayınca, siteyi korumak için e-ticaret yapmaya karar verdik ve “ebebek” doğdu. Dolayısıyla 19 yıldır bu sektörün içerisindeyiz.
 
 
 
Hedef kitleniz kimlerdir? Hedef kitlenizi beklerken nelere dikkat ettiniz?
Biz bebek ile ilgili iletişimdeyiz. Aslında hedeflerimiz bebek olarak gözükmekle birlikte; hamilelik döneminden 48 aylık döneme kadar olan anne-babaları hedef alıyoruz ve dikkat ettiğimiz en önemli nokta da bebeklerin bebeklik çağından çıktığında ürünlerimizin kendilerine yönelik ürünler olmaktan da çıkmasıdır. Yani biz çocuk ürünü satmıyoruz ve bu noktada net bir çizgimiz bulunmaktadır. Bu nedenle sadece bebek bekleyen ve bebekli aileleri kendimize hedef kitle olarak görüyoruz.
 
Bir e-ticaret sitesi olarak başladınız ve akabinde mağazalaşma sürecine girdiniz. Söz konusu süreçte kurumsal kimliğinizi nasıl oluşturdunuz?
Zaman içerisinde bebeklerle alakalı işi yapmanın bizim için bir sorumluluk olduğunu gördük ve 2010 yılında “kurumsal kimlik” uygulamalarını daha ciddiye almaya başladık. 2012’de pazarlama departmanımız ile, bu konuya biraz da dışarıdan destek alarak bir kimlik çalışması oluşturduk. Kurumsal kimlik konusu, pazarlama departmanı ile ajansların ortak çalışma yapacağı bir konudur. Bu doğrultuda biz de kurumsal kimlik kitapçığımızı tüm detaylarıyla oluşturduk. Nerede ve nasıl kurumsal temsilimizi yapacağımızın tanımı kitapçık içerisinde net bir şekilde, tüm detayları ile yer aldığı için; biz de bu kitapçığa sadık kalarak faaliyetlerde bulunduk.
 
Kurumsal kimliğinizi nasıl koruyorsunuz?
Kitapçığa aykırı hiçbir şey yapmıyoruz, kitapçığa sadık kalıyoruz.
 
Sosyal sorumluluk projeleriniz var mı? Varsa nelerdir?
Birçok sosyal sorumluluk projemiz mevcut. Özellikle Birleşmiş Milletler’den davet almamızı sağlayan “Bebekoloji”, bizim için başlı başına bir sosyal sorumluluk projesidir. Bebekoloji’nin bir de konferanslar zinciri bulunmaktadır. Tüm Anadolu’yu her yıl dolaşıyoruz ve anne adaylarının, annelerin yanına giderek; bebek beslenmesinden hamilelik sürecinde yaşanabileceklere kadar tüm annelerin ihtiyaç duyduğu bilgileri ayaklarına getiriyoruz. Özellikle konuklarımız arasında anne sütü ve emzirme konularına yönelik olarak çok duyarlıyız. Bebekoloji konferanslarının haricinde ebebek’te bebeklerin dumansız hava sahasında büyümeleri gerektiğine inandığımız için sigarayla tanışık olmayan insanlarla çalışmaya bir andımız var. Bu konuda dünyada tek olduğumuzu söyleyebilirim. Bize sigara içmediğini taahhüt etmiş 2200 insanla birlikte çalışıyoruz. Bunun dışında bir önemli farkımız daha var: Bünyemizde 12 down sendromlu çalışanımız var. Otizmli ve engelli çalışanlarımız da bulunmakta ve onlarla çok iyi, iç içe geçmiş bir aileyiz. Onlar bizim zenginliğimizdir ve sosyal sorumluluk açısından önemli bir farkındalık oluşturmaktadır. Ayrıca çalışanlarımızın yüzde 54’ü kadındır.
 
Olası bir kriz yaşadınız mı? Yaşadıysanız krizi nasıl yönettiniz?
Olası bir krizde neler yapmamız gerektiğini tariflediğimiz bir kriz senaryomuz ve kriz kitapçığımız mevcut. Durum tespiti ile başlayarak söz konusu tespitin akabinde plan ve eyleme geçiliyor. Kriz durumunun gerçekliği araştırılıyor ve gerçekliğin derinliğine iniliyor. Ardından gerçeklik ile yüzleşiliyor. Konu kabul ediliyor ve paylaşılma sürecine geçiliyor. Kurum sözcüsünün kim olacağı, nasıl sunacağı gibi unsurların tespitinde bulunuluyor. Sattığımız bir ürün olan tarhananın acılığı ile ilgili bir kriz yaşandı. Öncesinde çok panikledik; sonrası tüm tepkileri aldık ve hatta bu durum hukuka dayandı. Ama hiç birimizin “bu tarhana acı mıydı” diye kontrol etmek aklına gelmedi. Çünkü birisi acı dedi, dava etti ve söz konusu dava halen devam ediyor. Kurulumuz bu konuyu tartışırken, tarhanayı tatmaya karar verdi. Tattığımızda tarhananın acı bir tarhana olmadığını fark ettik. Dolayısıyla bu olay bizim için iyi bir deneyim oldu. Gerçekliği tespit ederken bu eksikliğimizi görmüş olduk.
 
 
Krizin kuruma olumlu ve/veya olumsuz ne tür etkileri oldu? Olumsuz etkilerini en aza indirgemek adına ne gibi stratejiler geliştirdiniz?
Krizleri fırsata çevirmek her zaman çok kolay değildir ve böyle bir krizi fırsata çevirmeye de çalışmadık. Dolayısıyla olumlu etkinin böyle bir deneyimi yaşayıp bu tür bir durumda süreci nasıl yöneteceğimizi öğrenmemiz olduğunu ve bu süreçteki en büyük kazanımımız olduğunu söyleyebilirim.
 
 
Bir daha kriz yaşamamak için ileriye dönük olarak kriz kitapçığına ek ne yapılabilir?
Bu konu üzerinde kalite standartlarımızın arttırılması ve kalite kontrol sistemimizin arttırılması konusunda ek yükümlülükler ve prosedürler geliştirdik. Şu anda aldığımız tedbir ve bize bir öğreti olmasıdır.