İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi - iisbf@gelisim.edu.tr

Uluslararası Ticaret ve İşletmecilik








 Immanuel Wallerstein'ın Perspektifinden ''Meta Zincirleri''


Kapitalizm her şeyden önce tarihsel bir toplumsal sistemdir. Tarihsel kapitalizm adı verilen bu sistemin ayırt edici tarafları, sermayenin kullanıma girme şekli ve amacı noktalarında ortaya çıkmaktadır.


Sistem, sermayenin kendini büyütecek şekilde kullanıma sokulması ve geçmiş birikimlerin, yalnızca daha fazla sermaye biriktirmek için kullanıldığı ölçüde sermaye niteliği taşıması temellerine dayanmaktadır.

Modern zamanlardan önce, kişilerin daha fazla sermaye biriktirmek amacıyla sermaye yatırma kararı almaları olağan ancak başarılı olmaları ise oldukça zor olmuştur. Bunun sebebi, kişilerin üretimi gerçekleştirecek emek faktörünü elde etmeleri; üretilen malların pazarlanması için gerekli olan dağıtım sisteminin gerekliliği; malları almak için yeterli kaynağa sahip olan alıcılar grubunun bulunması ve üretilen malın kar elde edilecek bir şekilde satılarak bu karın yeni bir akılcı yatırım için kullanılması öğelerinden oluşan ‘’sermaye devri zincirinin’’  çoğu zaman tamamlanamamış olmasıdır. Bu işlemler zincirindeki bir ya da birkaç halkanın eksik kalmasının nedeni ise zinciri oluşturan söz konusu öğelerin henüz yeterince ‘’metalaştırılmış’’ olmamasıdır.  
Tarihsel kapitalizm bu nedenlerden dolayı, sadece değiş tokuş süreçlerinde değil bunların yanı sıra üretim, dağıtım, yatırım süreçlerinde de yaygın bir metalaşma getirerek, tüm süreçlerin piyasa yoluyla şekillenmesini sağlamıştır. Kapitalizmin kendine dönük bir süreç olması bakımından kapitalistler, daha çok sermaye biriktirmek amacıyla, ekonomik hayatın tüm alanlarında toplumsal süreçlerin giderek daha fazlasının metalaştırılması için çalışmışlardır. Bununla beraber üretim süreçleri de meta zincirleri halinde birbirlerine bağlanmıştır.
Meta zincirlerini iyi anlayabilmek için piyasanın ilk üretici ile nihai tüketicinin karşı karşıya geldiği yer olduğu şeklindeki dar kapsamlı algıdan uzaklaşmak gerekmektedir. Çünkü piyasadaki işlemlerin büyük çoğunluğunu, uzun meta zinciri içerisinde var olan iki ara üretici arasındaki değiş tokuş işlemleri oluşturmaktadır. Bu işlemlerde alıcı kendi üretim süreci için girdi satın alırken, satıcı ise yarı mamul bir ürün satmaktadır. Bu durum ara piyasalarda bir fiyat mücadelesi ortaya çıkarmaktadır. Alıcı açısından fiyat mücadelesi, meta zinciri boyunca önceki tüm emek süreçlerinden kazanılmış olan karı satıcıdan koparma çabasıdır. Fiyat mücadelesinin belirleyicisi, ara piyasadaki arz ve talep olmakla birlikte bu arz ve talebi etkileyen tekelci kısıtlamaları da göz ardı etmemek gerekmektedir. Ayrıca ’’dikey tümleşme’’ olarak adlandırılan alıcı ve satıcının nihai olarak aynı firma olması durumunda, arz ve talep etkileşiminin fiyatı belirlediğinden söz edilememektedir. Gerek geçen birkaç yüzyılın büyük ticarethaneleri gerekse günümüzün çok uluslu şirketleri, meta zincirlerine olabildiğince fazla halka sığdırmaya çalışmışlardır. Bundan dolayı meta zincirleri içerisindeki değiş tokuş süreçlerinin yapısını çıkar çatışması içerisindeki taraflardan çok dikey bağlantılar belirlemektedir.
Meta zincirlerine coğrafi açıdan bakıldığında, çıkış noktalarının çok sayıda ama varış noktalarının birkaç tane oldukları görülmektedir. Yani meta zincirleri kapitalist dünya ekonomisinin çevrelerinden merkezlerine doğru gitme eğilimindedirler. Tarihsel kapitalizmin başlangıcından beri, neredeyse tüm meta zincirlerinin devlet sınırlarını aştığı bilinmektedir. Meta zincirleri, işlevsel ve coğrafi bakımdan gitgide daha çok yaygınlaşan ve hiyerarşik duruma gelen, geniş kapsamlı bir toplumsal iş bölümünü temsil etmektedir. Üretim süreçlerindeki oluşan bu mekan hiyerarşisi, dünya ekonomisinin merkez ve çevre bölgeleri arasında reel gelir ve yaşam düzeylerinin yanı sıra sermaye birikim yerleri açısından da büyük bir kutuplaşmaya yol açmaktadır. Bu kutuplaşmanın sebebi metaların, karmaşık bir üretim işleminin geçici kıtlığı ya da asker marifetiyle yaratılan yapay kıtlıklar nedeniyle piyasada ortaya çıkan farklılaşmadan yola çıkarak, eşitsiz değiş tokuş işlemleri sonucunda üretilen karın bir kısmının bir bölgeden diğerine aktarılması yoluyla hareket etmesinden kaynaklıdır. Dolayısıyla bu durum kaybeden bölgenin çevre, kazanan bölgenin ise merkez olarak adlandırıldığı bir ilişki ortaya çıkarmaktadır.  Merkez-çevre ilişkisindeki kutuplaşmayı arttırıcı mekanizmalardan biri olarak, meta zincirleri içerisinde yer alan dikey tümleşmeler, üretim süreçlerinde yer alan önemli aktörlerdir. Dikey tümleşmeler sayesinde, toplam karın önceye nazaran daha büyük bir kısmının merkeze doğru kaydırılması olanaklı hale gelmiştir. Karların merkeze doğru kaydırılması, sermayeyi bu bölgelerde yoğunlaştırmıştır. Bunun sonucu olarak merkez bölgelerde makineleşme artmış ve bu bölgelerdeki üreticiler ek rekabet üstünlüğü elde etmişlerdir.
Sermayenin merkez bölgelerde yoğunlaşması, bu coğrafyadaki devletlerin, çevre devletleri üzerinde baskı kurmalarını sağlayacak siyasi ve mali güce erişmelerini sağlamıştır. Böylelikle merkezler, çevre devletlerinin meta zincirinin alt düzeylerinde yer alan işlerde uzmanlaşmaları hatta kendi topraklarında işçileri daha düşük ücretle çalıştırmaları ve işçilerin hayatlarını sürdürmelerini sağlayacak uygun hane yapıları oluşturmaları konularında baskıcı olabilmişlerdir. 
Tarihsel süreç içerisinde; ülkelerin üretim yapıları (ülkelerin hangi tür malların üretiminde uzmanlaşarak karşılaştırmalı üstünlük elde edeceği), dünyanın farklı bölgelerinde dramatik farklılıklar gösteren ücret düzeyleri ve uluslararası sermaye hareketlerinin yönelimleri tarihsel kapitalizm tarafından belirlenmiştir. Meta zincirleri ise bu süreçte her zaman tarihsel kapitalizmin başrollerinden biri olmuştur.


Merve Tosun
Araştırma Görevlisi 
Uluslararası Ticaret ve İşletmecilik Bölümü