Birleşmiş Milletler, 2030 sonuna kadar ulaşılması amaçlanan sürdürülebilirlik hedeflerini belirlemiş ve dev şirketler de bu evrensel eylem çağrısına kulak vermişlerdir. Bu durum bir nevi şirketler arası rekabeti de beraberinde getirmiştir. Bu amaçlardan biri olan “Sorumlu Üretim ve Tüketim” şu sıralar Marmara Denizi’nde yaşanan müsilaj sorununa örnek olarak gösterilebilir. “Bana balık verme, balık tutmayı öğret.” sözü, günümüzde müsilaj sorununun gündeme gelmesiyle “Bana balık tutacak deniz bırak.” şekline dönüşmüştür. Bu söylemin ortaya çıkması da geçmişten günümüze sürdürülebilirliğin önemini açıkça gözler önüne sermektedir.
Otomobil şirketleri, yenilenebilir enerji kaynağı ile şarj edilebilen elektrikli araçlara geçişin bir istek değil, aksine bir zorunluluk olduğunun farkındalar. İstikrarlı bir ekonomik büyüme ve sürdürülebilir kalkınmayı başarmak için üretim olduğu kadar tüketim de sürdürülebilir kalkınmada rol oynamaktadır. Tüketimi azaltma, üretilen bir ürünün ömrünü uzatma, bilinçsiz tüketim ile oluşan israf da göz önünde bulundurulması gereken konulardandır.
Plastiğin genelde ana kaynağı petrol rafinerisinden arta kalan maddelerdir. Dünyada üretilen toplam petrolün sadece %4’ü plastik üretimi için kullanılmaktadır. Bunun da sadece %3’ünden plastik poşet üretilmektedir. Geri dönüşüm için yapılan tüm yatırımlar ve sarf edilen çabaya rağmen plastik atıkların geri dönüştürülme oranı %10’un altındadır.
Peki, tüketiciler nasıl sürdürülebilir yaşama katkı sağlayabilir? Haberlerde baraj doluluk oranları azaldığında gösterilen diş fırçalarken veya tıraş olurken suyu kapatın, bulaşık makinası ve çamaşır makinesi tam dolmadan çalıştırmayın gibi öneriler ne kadar etkili oluyor? Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın Su Ayak İzi Raporu’na göre, Türkiye’de kullanılan toplam suyun %90’ına yakını tarımsal sulamada kullanılıyor. Geri kalan %10’un ise sadece bir kısmını evlerimizde tüketiyoruz. Bu %90’lık payın büyük çoğunluğunda giyim ve tekstil sektörü yer alıyor. Bir tişört için yetiştirilen pamuğa ortalama 2700 litre su harcandığını göz önünde bulundurursak, tek yapmamız gereken sadece evdeki musluğa dikkat etmek olmadığı apaçıktır. Ayrıca bazı tüketim alışkanlıklarımızı da hesaba katmamız gerekmektedir.
Madem sürdürülebilir kalkınma adımlarında payımız düşük, o hâlde dikkat etmeden de yaşanamaz mı? Bu konuda büyük rol oynayan şirketlerin hedef kitlesi tüketiciler olarak bizleriz. Tüketicilerin tüketim alışkanlıkları değiştikçe üreticilerin alışkanlıkları da değişecektir. “Tavşan Ralph’i Koru” videosu sosyal medyada büyük yankı uyandırmıştır. Tüketicilerin videoya gösterdikleri tepkinin ardından kişisel bakım ürünleri satılan raflarda “Cruelty-Free” ürünlerin patlama yapabileceği düşüncesi üreticileri harekete geçirmiştir.
Hem doğrudan hem de dolaylı olarak “sürdürülebilirlik” bizim elimizdedir. Geri dönüşüm ve sürdürülebilirliğe önem veren şirketlerin ürünlerini tercih ederek bu konuda üreticileri teşvik etmek ve sürdürülebilir kalkınmaya adım atmak istemeyen şirketlerin ürünlerini kullanmamak bu konuda yapılabilecek birkaç şeyden sadece biridir. Gelecek nesillere “balık tutacakları bir deniz bırakmak” için herkes sürdürülebilirlik konusuna özen göstermelidir.
Kerem ATİLA
Ekonomi ve Finans (İngilizce) Bölümü Öğrencisi