İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi - iisbf@gelisim.edu.tr
Memnuniyet ve Şikayetleriniz için   İGÜMER
 İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi - iisbf@gelisim.edu.tr

Ekonomi ve Finans





 Yeni Dönemin Eski Sorunu: Stagflasyon




Ekonomide bazı dönemler vardır ki yalnızca istatistikleri değil, kuramları da sınar. Bu dönemlerin en karmaşıklarından biri de "stagflasyon" olarak adlandırılan iktisadi durumdur. Stagflasyon, ilk bakışta zihinde çelişkiler yumağı yaratabilecek bir terimdir. Çünkü birbirine zıt kavramlar olan enflasyon ve ekonomik durgunluğun aynı anda yaşandığı bir dönemi tanımlamaktadır. Normal şartlar altında ekonomik büyümenin yavaşladığı, üretimin gerilediği bir ortamda enflasyonun da düşmesi beklenecektir. Fakat stagflasyon, bu kuralı bozan ve iktisat literatüründe bir dönüm noktası olarak kabul edilen sıra dışı bir durumu temsil eder. Kısacası büyüme yavaşlar ve işsizlik artar ama fiyatlar düşmek yerine yükselmeye devam eder.

1970’li yıllarda yaşanan petrol krizleriyle birlikte literatüre giren stagflasyon terimi, arz yönlü şokların ekonomide nasıl derin tahribatlara yol açabileceğini göstermesi açısından oldukça öğreticidir. İlgili dönemde petrol fiyatları katlanarak yükselmiş, üretim düşmüş, büyüme durmuş ve fiyatlar kontrolden çıkmıştır. Bu tablo karşısında ne Klasik ne de Keynesyen modellerin açıklamaları yeterli olmamıştır. Tabiri caizse, ekonominin “ctrl+alt+delete” tuşuna basıldığı ve stagflasyon olarak adlandırılan yeni bir dönemin başladığı görülmektedir. Özellikle gelişmiş ülkelerde gözlemlenen bu olgu, fiyatların hızla arttığı, ancak işsizliğin de aynı anda yükseldiği bir tablo yaratmıştır. İlgili süreçte geleneksel Keynesyen politikaların yetersiz kaldığı düşünülmüş, stagflasyon süreci monetarist yaklaşımın öne çıkmasına zemin hazırlamıştır.

Günümüzde ise stagflasyon yeniden tartışma konusu olarak gündeme gelmektedir. Pandemi dönemi sonrası bozulan tedarik zincirleri, enerji piyasasındaki dalgalanmalar ve jeopolitik belirsizlikler, birçok ülkenin hem büyüme hem fiyat istikrarı hedeflerine ulaşmakta zorlandığını göstermektedir. Merkez bankalarının enflasyonu kontrol altına almak amacıyla uyguladığı faiz artırımı politikaları, talebi baskılarken büyüme dinamiklerini de zayıflatmaktadır. Bir başka deyişle, ekonomiler "fren mi gaz mı?" sorusunun cevabını ararken dengeyi kaybetmektedir. Bu noktada ise stagflasyon tekrar sahneye çıkmaktadır. Dolayısıyla stagflasyonun yalnızca bir tarihsel olgu olmadığı; aksine, günümüz için de canlı ve güncel bir tartışma alanı sunduğu söylenebilir.

Ekonomi eğitimi açısından stagflasyonun önemi yalnızca teorik boyutuyla sınırlı değildir. Bu olgu, politika yapıcıların karşılaştığı ikilemleri anlamak ve çok boyutlu düşünme becerilerini geliştirmek açısından da değerli bir örnektir. Bir yandan fiyat istikrarını sağlama çabası, diğer yandan ekonomik büyümeyi canlandırma hedefi, çoğu zaman birbirini dışlayıcı sonuçlar doğurabilmektedir. Bu nedenle stagflasyon üzerine düşünmek, yalnızca bir kavramı öğrenmek değil; aynı zamanda karmaşık iktisadi sorunlara çok boyutlu bakabilme yetisini kazanmak anlamına gelir; tek bir göstergeye değil, tüm ekonomik tabloya bütüncül bakabilmeyi öğretir. Bir tarafta işsizlik, diğer tarafta alım gücünü eriten fiyatlar ve bunlara çözüm üretmeye çalışan ekonomi yönetimleri... İyi bir iktisatçı adayı için bu tablo, klasik sınırların ötesine geçme davetidir.