“Sanat ve Yeni Dünya” konu başlığında konuşulmak üzere İstanbul Aydın Üniversitesi’nden Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hale Torun’un konuk olduğu ve Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Sarp Bağcan’ın moderatörlüğünü yaptığı söyleşi, 21 Aralık 2020 Pazartesi günü saat 13:00’te başladı. Çeşitli bağlamlarda “Sanat ve Yeni Dünya” üzerine konuşulan söyleşide Doç. Dr. Hale Torun, öğrencilerimiz ile buluştu.
Söyleşi, sanatın değişiminin “hakikat” ve “hayal” bağlamlarında ele alınması ile başladı. Sanat-hayat ilişkisi, dünyanın gelişimi ve değişimi, sanatın ya da gerçeğin anlamının değişimi üzerine konuşulan bu bölümde yeni dünyadaki gelişmeler ve yeni dünyanın verdiği ruh ile kadim sanatın nereye geldiği ile ilgili bir sorun gündeme getirilmeye başlandı.
Torun, kadim dönemlerde sanat, felsefe, matematik vb. her şeyin bir arada olduğunu; modernlik ile ayrılma ve parçalanmanın meydana geldiğini, bu bağlamda da insanların sınırlandırıldığını ifade etti. Günümüzde tek bir alanın sınırlılıklarından ziyade ilişkili alanlarda da bilgi birikimine sahip olmak gerektiğini sözlerine ekledi. Torun; “Eski dünyada sanatın hayal için vardı; hakikate dönüştü. Şimdi ise hakikati iddia ediyor ama hayale dönüştü. Sanat tamamen duyusal bir algı değildir; içinde bulunduğu endüstrinin bir aracıdır. 20. Yüzyılda sanat ve ideoloji beraberdi. İdeolojinin sahipleri tarafından sanat elitizasyona dönüştü. Yeni gerçek dünya başlayınca sanat elit bir kavram halini aldı.” diyerek görüşünü açıkladı.
Yeni dünyaya dönüşüm, söyleşide zaman, hikaye, doğa felsefesi gibi kavramlar ile irdelendi. Torun; “Zamanın belirleyiciliği dünyanın yaşamı için çok önemlidir. Hem kavramsal hem de pratikte zaman kadar insan belleği içerisinde yenilenmeyi, geride kalmayı doğumu ya da ölümü aynı anda akla getiren başka bir kavram yoktur. Zamanın kullanılışı ile ilgili o kadar çok imge etrafımızda dolanmaktadır ki çoğu zaman fark edemeyiz. Hız son çağda neredeyse altının yerimi alan bir meta haline gelmiştir" ifadesinde bulundu.
Hangi anlam ve hangi zaman olduğunun çok önemli olduğunu; eskiye yönelik imgelerin, yeni nesle anlatılırken, zaman algısına göre düzenlenmesi gerektiğini vurgulayan Torun; günümüzde çoklu ortamın kullanıldığını; ancak çoklu ortamın derinliğinin kullanılmadığını da söyledi.
Torun; içinde bulunduğumuz dünyanın sınırları olduğunu ve bu sınırların sanatla olan ilişkisini şu sözler ile aktardı: “Yüksekten düşmek ölüme neden olur. Duvarlardan düşlerdeki gibi geçilemez. İnsan cinsi olarak araçsız uçmak ya da sıkıntılı bir durumda görünmez olmak mümkün değildir. İşte bu bir gerçeklik alanıdır. Oysa insan buna karşı çıkar. Düş ve imgelem bu isyanın tezahürüdür. İnsanın bu katı gerçeklik çemberinde yaptığı en önemli şey; alt bellekte yarattığı, kendisinde olmayan ya da başkasında olup da sahip olamadığı her şeyle yer değiştirmektir. İmge yaratmak insanın bu alt bellekte hıza ve katı gerçekliğe karşı aldığı bir kaçış noktasıdır”
Eco’nun, estetik duygusunun da bir ideoloji olduğunu söylemesini ve bu ideolojinin faşizan bir ideoloji olduğunu belirtmesini de örnek olarak gösteren Torun; “Söz konusu estetik beğenilmiyor diye yeni bir estetik oluşturulur. Güzelliğin dönemsel olarak sürekli değişimi de bunun somut bir örneğidir. Eski dönemlerde yapılmış olan kadın heykelleri, dönemin güzellik anlayışı ile oluşturulmuştu; ancak şimdiki güzellik anlayışı çok daha farklıdır” diyerek bu örneği detaylandırdı.
Söyleşinin ilerleyen zamanlarında “sınırlı doğanın sınırsız insanı” metaforunda bulunan Torun, kullandığı bu metaforu “Doğanın her hareketinde insan yön değiştirir. İnsan doğaya ait bir nesne olduğu için de savrulmaları onun kuralları doğrultusundadır. Ama insanın da bir özelliği vardır: Doğaya karşı kendini savunabilir, sadece imkansızın sınırına gelene kadar. O sınırdan sonra da kendi psyckhe’sinden kaynaklanan bir dışavurum yaşar. Sanat, işte burada uhrevi dünyasını dışa vuran insan için bir eylem alanı haline gelmektedir. Nesne ise bu dışavurumuna hareket kazandırandır” şeklinde açıkladı.
Söyleşinin son kısmında dijital ortamda sanat olgusuna değinildi. Torun; dijital sanatlarda temel üç konu olduğunu belirti: Bu konuları; sanatın dijital mecralar kullanılarak ortaya konması, sanatçının toplumsal sorunlar ile ilgilenmesinin kaçınılmaz olması ve sanatçının sorunun kendisi olması şeklinde sıraladı. Sanatın problem yaratma mesleği; tasarımın ise sorun çözme mesleği olduğunu vurgulayan Torun ile Bağcan; “Tasarımcının çözmeye çalıştığı dünya ile sanatçının ortaya koyduğu dünya arasındaki ihtilaf nasıl düzenlenebilir?” sorusu üzerinde konuştu ve Bağcan’ın Torun’a teşekkürlerini sunması ile söyleşi sonlandı.