“Bir hastalığın veya başka bir durumun yaygınlaşması ve birçok kimseye birden bulaşması” olarak genel tanımlaması yapılan salgın kavramıyla insanlık binlerce yıldır karşılaşıyor. Tarihin seyrini değiştirmekle sınırlı kalmayıp kültürel, siyasal ve ekonomik dengelerde de ciddi etkiler bırakıyor küresel salgınlar.
Dünyanın bilinen en eski salgını M.Ö.430 yılında Mora Savaşı’nda ortaya çıktı. Roma İmparatorluğu’nu derinden sarsan Jüstinyen vebası, Avrupa’nın tamamına yayılan ve 25 milyon insanın ölümüne yol açan Kara Ölüm, 1800’lü yıllara damgasını vuran kolera salgını, İspanyol gribi, 1980’li yılların başından beri mücadele edilen AIDS, SARS ve 2020’de Covid-19 dünya tarihinin sahne olduğu salgınlardan bazıları.
1895’ten bu yana hem insanları eğlendiren, öte yandan toplumsal konuları farklı bakış açılarıyla ele alan sinema sanatının yolculuğunda salgın hikâyelerinin zaman zaman beyaz perdeye yansımış ve izleyiciler tarafından beğeniyle karşılanmıştır. Belki de izleyiciler salgınları ve yarattığı kaosu ilk kez sinemada idrak ettiler. Gündelik yaşamın ve kent yaşamının ayrılmaz bir parçası olan sinema (sinema izleme deneyimi), izleyicileri kendi kuytusuna ve derinliklerine çekip sürüklerken, şüphesiz ki hiç kimse perdede gördüğü salgın gerçeğini deneyimleyeceğini düşünmemiştir.
Covid-19 küresel salgınıyla birlikte, sinemada “salgın” hikâyeleri yeniden gündeme geldi ve gösterimde olduğu dönemdekinden bile fazla izleyici tarafından rağbet gördü. Hong Kong’da bir yarasanın domuzu ısırmasının ardından domuzdan insana geçen bir virüs salgınını konu alan 2011 yapımı ‘Contagion’ filmi en çok izlenen ve konuşulan filmler listesinde bir anda üst sıralara yerleşti. Outbreak, 28 Days Later, 12 Monkeys, Carriers, World War Z, Flu, Panic In The Streets, Blindness, I Am Legend gibi filmler, evlerde izole olunan günlerde tekrar tekrar izlendiler.
Küresel salgınla birlikte sinema salonlarının kapanması, dijital platformlara olan ilgiyi daha da arttırdı. İzleyici pratikleri değişti. Her ne kadar sinema salonları kısmen açılmış olsa da izleyicinin salonlara dönüp dönmeyeceği, dijital platformlarda sinemanın nasıl bir boyuta taşınacağı ilerleyen zaman içinde netlik kazanacak. En azından güneşli yaz günlerinde açık hava sinemalarının, kapalı sinema salonlarına tercih edildiği bir gerçek.
Salgın sürecinde Universal stüdyoları ‘Trolls’ filmini dijital olarak gösterime soktu. Bu durum filmlerin hem dijitalde hem de sinema salonlarında mı gösterime gireceği sorusunu akla getiriyor. Bir başka örnek ise Disney’in ‘Artemis Fowl’u kendi dijital platformunda gösterime sokmaya karar vermesi. Başta Hollywood olmak üzere sinema sektörü tüm dünyada belirli koşullarda üretime devam edecek, setler durmayacak ancak pek çok yapımcının da ifade ettiği gibi yeni normalle uzun süre yaşamaya devam edilmesi ve bu duruma alışılması gerekiyor. Ayrıca yapım şirketleri dijital platformlar için film üretmeye devam edecekler. Süreçten en fazla sinema salonlarının etkileneceği ne yazık ki ortada.
Salgın yeni film senaryolarını da oluşturacak hiç kuşkusuz. Salgın dönemine ait saysız görüntü ve insan hikâyesi yeni sinemanın da en önemli konusu olacak. Geniş çapta yaşanan kolektif bir deneyim olarak hem hafızalarda hem de sinemada uzun süre kalacak.
İzleyici deneyimi açısından önemli bir yere sahip olan film festivalleri de küresel salgından etkilendi. İptal edilen ya da ertelenen festivaller, sektör için sinema sektörü için bir ilkti. 73. Cannes Film Festivali, 44. Hong Kong Uluslararası Film Festivali, 2020 SXSW Film Festivali, 22. Selanik Belgesel Film Festivali, 16. Akbank Kısa Film Festivali, 2020 Tribeca Film Festivali, 18. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali, 39. İstanbul Film Festivali, Sidney Film Festivali, Kudüs Film Festivali, 55. Karlovy Vary Film Festivali, 73. Lacorno Film Festivali, Şanghay Uluslararası Film Festivali, ertelenen ve iptal edilen festivaller arasında. Netflix, Apple, Amazon gibi dijital platformlar da pek çok yapıma ara verdi.
Dr. Öğr. Üyesi Sinem TUNA
İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi
Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü