Dr. Öğr.Üyesi Mehmet BENTÜRK
Ekonomi ve Finans Bölümü
Son bir ay içerisinde Atlantik’in iki yakasından, bankacılık sektöründen gelen haberler finansal piyasalarda ufak çapta da olsa bir dalgalanmaya neden oldu. İlk olarak, bu dalgalanmanın sistematik bir kriz olmadığını, bütün bankacılık sektörü için değil sadece münferit birkaç banka ile sınırlı olduğunu söylemeliyiz. İkinci olarak, faiz oranlarındaki artış ve likidite koşullarında yaşanan daralma krizin tetikleyicisi olmakla beraber, nedeni değildir. Krize konu olan bankaların yönetim ve risk yönetiminde yaptıkları hataların esas neden olduğunu söyleyebiliriz.
Silicon Valley Bank, krizin başladığı ilk banka olarak teknoloji şirketleri ve gene bu alanda uzmanlaşmış risk sermayesi şirketleri hizmet veren çok yüksek büyüme rakamlarına sahip butik bir bankadır. Ortalama mevduat büyüklüğü Amerika`nın tümü için 41.600 dolar iken, SVB`de 4.2 milyon dolar olduğu düşünülürse, banka müşterilerinin ne kadar yüksek mevduat tuttukları daha iyi anlaşılabilir. Benzer şekilde, Signature Bank dijital para ve gayrimenkul sektöründe faaliyet gösteren kişi ve şirketlere uzman bankacılık hizmeti sunmaktadır. İki banka da, diğer tüm bankalar gibi bu mevduatları kredilere, uzun vadeli kamu borçlanma senetlerine ve ipotek bonolarına yatırmıştır.
2022 ortasından itibaren, yükselen enflasyon, küresel faiz politikasının değişmesine neden oldu. Merkez bankaları faiz artırarak ve menkul kıymet satarak daraltıcı para politikaları sürecine girdi. Yükselen faiz ve daralan likidite, bazı genç teknoloji şirketleri mevduat olarak yatırdıkları paraları çekerek işletme ve yatırım ihtiyaçlarında kullanmaya başlamışlardır. Mevduatlardaki çıkışa nakit sağlamak isteyen SVB yetkilileri yüksek oranda uzun vadeli tahvil satışına karar vermişlerdir. Tahvil satışı sonucu oluşan zarar bankanın likidite ve sermaye oranlarını bozmuştur. Banka bu durumu düzeltmek için sermaye artışına gitmek istediği durumda bankanın hisse senetleri çok hızlı değer kaybetmiş bu ise mevduat çıkışını hızlandırmıştır. SVB`de yaşanan endişeler diğer iki banka müşterilerinin endişelerinin artmasına ve mevduatlarını çekmesine neden olmuştur. Aynı gün içinde, ilk olarak SVB ve sonrasında Signature Bank likidite ve sermaye oranlarında ciddi bozulmalar nedeniyle, denetleyici kurumlar tarafından el konulmuş, fakat mevduat sahiplerinin mevduatları bir limit olmaksızın garanti altına alınmıştır. Benzer problemleri yaşayan bir diğer banka, First Republic Bank sektördeki beş büyük bankanın, bu bankaya 30 milyar dolar mevduat yatırması desteğiyle kurtarılmıştır.
Bu noktada, bankaların risk yönetimi noktasındaki hatalarının, kendi mevduat kompozisyonlarına uygun olarak likidite problemlerini göz önünde bulundurarak, kısa vadeli kamu tahvilleri yerine uzun vadeli tahvillere yatırım yapmaları olduğunu söylemeliyiz. Faizlerin değişmesinde kısa vadeli tahvillerin fiyatlarındaki değişim uzun vadeli tahvillere göre daha az olmaktadır. Öte yandan denetleyici kurumların bu riski görmemesinin nedeni, Trump zamanında 250 milyar dolar büyüklüğün altında kalan bankaların (250 milyar doların üzerinde kalan banka sayısı yaklaşık 12-13) FED denetiminin dışında tutulmasıdır. Biden yönetiminin bu limiti kaldırarak eskisi gibi tüm bankaların FED denetimine girmesini isteyeceği beklenmektedir. Politika yapıcıların hatası ise, bu tür bir riskin varlığının olabileceğini hesaba katmamış olmalarıdır. Aslında Ekim 2022 yılında, kısa süreliğine Birleşik Krallıkta başbakanlığa gelen Liz Truss`ın vergi oranları ile ilgili yasa önerisi sonucu faiz oranlarında yaşanan hızlı ve kontrolsüz yükseliş ile emeklilik fonları iflas noktasına gelmiş ve sonrasında İngiltere Merkez Bankası`nın müdahalesiyle kurtarılmıştı. Bu tecrübe, Amerika ve Avrupa`da ki politika yapıcılar ve denetleyici kurumlar için önemli bir sinyal olmasına rağmen, bu sinyal bu kurumlar tarafından anlaşılmamıştır.
İflası istenen bu iki bankanın varlık toplamı, tüm bankacılık sektörünün varlık toplamının %0.05`den daha küçüktür. Dolayısıyla, kriz şu haliyle kesinlikle sistemi tehdit edecek büyüklükte değildir. Diğer Amerikan bankalarına yayılma riski, politika yapıcıların sigorta kapsamını en azından bir süreliğine 250.000 dolar ile sınırlamamaları ve FED`in daha önce de olduğu gibi tekrar tüm bankaları denetlenmesi durumunda oldukça düşüktür. Fakat bu dalgalanma, FED`in faiz artırım sürecini beklenenden daha az oranlarla, daha kısa sürede bitmesine neden olacaktır.
Amerika`da yaşanan çalkantı, Avrupa`da bankacılığın en önemli ülkelerinden olan İsviçre`de Credit Suisse`de de problemlere neden oldu. Amerika`daki sorunlu bankalardan farklı olarak, küresel ölçekte faaliyet gösteren banka, Amerika`daki bankalara benzer şekilde servet yönetim birimiyle (Wealth Management) çok yüksek oranda çok yüksek hacimli mevduatları bulunan müşterilere sahipti. Bankanın en büyük hissedarı Suudi Arabistan Ulusal Bankası’nın, gerektiği durumda sermaye desteğinde bulunmayacaklarını açıklamaları, yüksek mevduat sahibi müşterilerin mevduat çekmesine neden olmuştur. Son on yılda bankanın yönetim ve risk yönetimi konusunda yaptığı hatalar ciddi bir güven sorununa neden olmuştur. Banka hızlı mevduat çıkışı sonucunda likidite krizi yaşamış ve rakibi UBS`se çok düşük bir fiyattan satılmıştır. Geçmiş on yılda, Credit Suisse`in yasadışı kişilere bankacılık hizmeti vermek, para aklamak gibi suçlardan yasal otoriteler tarafından çok ciddi tutarlarda cezalara çarptırılması yönetim noktasında yaptıkları hatalara örnek olarak gösterilebilir. Archegos fonun batmasında oluşan 5.5 milyar dolar zarar ise, risk yönetimi noktasında yaptığı hatalara örnektir.