13 Mayıs 2022 Cuma
Bölgesel Eşitsizlik
Eşitsizlik meselesi bir bakıma piyango gibidir. Doğduğunuz, büyüdüğünüz, eğitim aldığınız, çalıştığınız ve emekli olduğunuz yerin refahınız üzerindeki etkisi büyüktür. Çabalarımızla daha iyi koşullara sahip olma olasılığı bile üzerinde bulunduğumuz arazinin etrafındaki engeller tarafından belirlenir. Bölgeler arasındaki kilometreler, fiziksel mesafeden çok daha fazlasını taşır. Özellikle sosyal altyapının zayıf olduğu bölgelerde eşitsizlik kıskacından kurtulmak her yeni nesil için büyük bir sorundur.
Eşitsizliğin yüksek olduğu toplumlarda, en alt kesimdeki çocukların büyüdüklerinde yoksulluk tuzağından kurtulmaları pek olası değildir. Temel beslenme ihtiyaçlarını bile karşılayamayan ailelerin çocukları iyi bir eğitim becerisi kazanamayacaklarından dolayı iş piyasasında avantajlı konuma gelmeleri zordur. Bu çocuklar yoksul bir aileden geldikleri için piyasadan dışlanırlar ve ironik bir şekilde bu çocukların yoksul olmasının nedeni de tam olarak budur. Bu kısır döngü, risklerin aile bağıyla miras kaldığı anlamına gelir.
Mekansal yoksulluk tuzağına düşen insanların yaşadığı yoksulluk, birleşik dezavantajla karakterize edilebilir: herhangi bir yatırımın düşük payı, parçalanmış pazarlara düşük entegrasyon, sosyal ve politik dışlanma ve kamu hizmetlerine yetersiz erişim vb. Bu insanlar muhtemelen yalnızca gelir açısından fakir değil aynı zamanda kronik olarak yoksullardır.
Eşitsizlik sarmalının hem ahlaki hem de sosyo-ekonomik bir sorun olarak değerlendirilmesi çok eskilere dayansa da bu fikrin yaygınlaşması için hala yeterli düzeye ulaşamamış olabilir. Ayrıca, tüm eşitsizlik hikayeleri için aynı reçeteyi sunmak olarak tanımlayabileceğimiz one-size-fits-all yaklaşımı eleştirel bakışı körerten bir etkiye sahiptir. Bu yaklaşım gerçeğe ulaştığımızın bir göstergesi değil, aksine ekonomileri bölgesel farklılıkları, bağlayıcı kısıtları ve tarihsel dinamikleri katmadan incelemeye çalıştığımız anlamına gelir. Burada biz ekstra sorumluluk veren şey, ekonomistlerin işlerinin doğrudan insanların yaşam standartlarıyla ilgili olmasıdır. Konu insan hayatı olduğunda gerçeklerle bağdaşmayan teorilere sığınamayız. Stiglitz’in dediği gibi: Eşitsizlik kendiliğinden oluşmaz; oluşturulur. Eşitsizliğin kökenini anlayabilirsek, onu azaltmanın yollarına odaklanabiliriz.
Arş. Gör. Demet Taç