İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi - iisbf@gelisim.edu.tr
Memnuniyet ve Şikayetleriniz için   İGÜMER
 İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi - iisbf@gelisim.edu.tr

Ekonomi ve Finans








 Neden Daha Fazla Tüketmeye İhtiyaç Duyarız?


Kapitalizm tarihi boyunca insanlık, günümüzde daha da yoğun bir şekilde hissedildiği üzere satın alma veya tüketme yoluyla bulundukları konumu ve statüyü güçlendirmeyi ve arzularını tatmin etmeyi amaç edinmişlerdir.



Kapitalizm tarihi boyunca insanlık, günümüzde daha da yoğun bir şekilde hissedildiği üzere satın alma veya tüketme yoluyla bulundukları konumu ve statüyü güçlendirmeyi ve arzularını tatmin etmeyi amaç edinmişlerdir. Bu tüketim çılgınlığıyla birlikte kişiliklerini keşfetme ve sahip oldukları ürünlerle kendilerini ifade etme eğilimindedirler. Ne yazık ki kontrolsüz bir şekilde artan satın alma ve tüketim, zamanla bir öz-diretme sürecine dönüşebilmekte ve insanlar statülerini belirleyen en önemli unsurun sahip oldukları, diğer bir deyişle satın aldıkları şeyler olduğu hissine kapılmaktadır. Öte yandan kendilerini önemli bir zümreye ya da gruba ait hissetmek isteyen bireyler, daha lüks ve daha ihtiyaç dışı tüketim mallarına yönelmektedir.

Herhangi bir sosyal grubun parçası olma arayışı, Freudcu yaklaşımda “sürü içgüdüsü” olarak da görülen tüketim davranışına yeterli bir açıklama getirebilmektedir. Sigmund Freud, bireylerin eylemlerinde tamamen yalnız kaldıklarında kendilerini eksik hissettiğini belirtmektedir. Vahşi tüketicilik (wild consumerism) "retail therapy" (rahatlamak için ucuz mağazalardan alışveriş yapmak) kavramı ile libidinal isteklerin yüceltilmesi veya insanların psikanalitik perspektiften "bir sürünün parçası olabilme" dürtüsünün dışa vurumu olarak göze çarpmaktadır. Bu bakımdan vahşi tüketicilik, sürü içgüdüsünün bir sonucu olarak belirtilebilir.

Psikoloji ve tüketimcilikle ilgili bir diğer önemli nokta ise mutluluk ve tükeyim ilişkisidir. Freud'a göre mutluluk, en katı anlamıyla çoğunlukla kaçınılmış ihtiyaçları karşılamaktır. Buna göre mutluluk, bireylerin tanımladığı ihtiyaçların türüyle yakından ilişkilidir. Tüketim, insanların arzuladıklarını manipüle ederek, bireylerin gruplarla sosyal bağlarını güçlendirmede önemli bir rol oynar ve bazı yanıltıcı, sahte arzular ve ihtiyaçlar çoğunlukla kapitalist endüstriler tarafından yaratılır. Dolayısıyla insanların ihtiyaç duyduklarını ve sahip olduklarında mutlu olacaklarını düşündükleri nesneler, aslında insanların kendileri tarafından yaratılmış, yapay, “insan yapımı” ihtiyaçlardır. Freud’un mutluluk durumunun ihtiyaçların tatminine bağlı olduğu gerçeğine rağmen, ampirik araştırmalar aşırı tüketim ile insanların refahı arasında pozitif bir ilişki olmadığını göstermektedir. Kasser, 2002 yılında yaptığı bir çalışmada tüketiciliğin, özellikle insan ilişkileri ve mutluluk derecesi açısından temelde insanların refahını azalttığını, ayrıca materyalist değerlere derinlemesine odaklanan bireylerin, materyalist çıkarların genellikle daha az önemli olduğuna inanan bireylere göre bireysel refahı ve zihinsel refahı düşürdüğünü öne sürmüştür. Csikszentmihalyi ise 2000 yılında yayınladığı makalesinde, ekonomide "daha fazla, daha iyidir" (more is better) kavramının aksine, görece daha düşük bir dereceden sonra fiziksel iyi oluşun deneysel çalışmalardaki öznel iyi oluşu ifade etmediği fikrini desteklemektedir (Csikszentmihalyi, 2000). Her iki makaleden de görülebileceği üzere aşırı tüketim insanlara mutluluk getirmeyeceği gibi aslında ihtiyaçların karşılanmasının çok ötesinde olduğu için insanların refahını veya mutluluğunu azaltabilmektedir.

İhtiyaç terimi çoğunlukla psikiyatrist Jacques Lacan tarafından incelenmiştir. Lacan'a göre talep, bir bireyin doğumundan itibaren dilin etrafında şekillenir. Başka bir deyişle, dil, insanların gerçekte neye ihtiyaç duyduğunu ve ne istediğini talep etmenin önünde bir engeldir. Yaşamın erken döneminde “öteki” bir figüre, yani anneye “ihtiyaç” vardır. Dilin ifade etmesine izin vermediği talebin geri kalanı, bireyin içindeki “arzu” dur. Bu nedenle bebeklik dönemindeki insan tüm ihtiyaçlarını karşılayacak ve tüm arzularını talep edecek durumda değildir. Zamanla bu olumsuz birikim neticesinde insan, çocuk yaştan itibaren tatminsiz arzuları olan bir bireye dönüşür ve kendisine yabancılaşır. Lacan'ın deyimiyle "le sujet de la jouissance" (zevkin konusu) burada kendisini belli etmektedir. Gerçek ihtiyaçlarından uzaklaşmaya başlayan insan, kendisini eksik hissetme hissiyle tüketmeye, tükettikçe ise daha fazla tüketmeye başlar. Tüketen bireyler, “ihtiyaçlarını” karşıladıklarını düşünerek davranışlarından zevk aldıklarına inanırlar. Ne yazık ki bunlar “sahte ihtiyaçlar” veya ikincil ihtiyaçlardır ve insanlara gerçekten mutluluk veya tatmin getirip getirmediği şüphelidir. Öte yandan bu tip tüketimler, insanları gerçek, biyolojik arzularından uzaklaştırmaktadır. Tüketimcilik konusunda ısrar ederek ikincil ihtiyaçlarının yanılsaması nedeniyle gerçek arzularını yerine getiremeyen insan, birincil arzularını tatmin etmedikçe, mutluluğu elde edemez.

Arş. Gör. N. Keleş


Kaynaklar

Csikszentmihalyi, M. (2000). “The Costs and Benefits of Consuming”, Journal of Consumer Research, Vol. 27, September

Freud, S. (1975). Group Psychology and the Analysis of the Ego (No. 770). WW Norton & Company.

Freud, S. (2015). Civilization and its Discontents. Broadview Press. Fromm, E. (1961). Marx’s Concept of Man. New York: Frederick Ungar Publishing Co.

Kasser, T. (2002). The High Price of Materialism, MIT Press, Cambridge, MA.