İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi - iisbf@gelisim.edu.tr
Memnuniyet ve Şikayetleriniz için   İGÜMER
 İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi - iisbf@gelisim.edu.tr

Ekonomi ve Finans








 Paris Anlaşması ve Sonuçları




Paris Anlaşması iklim değişikliği hakkında yasal olarak bağlayıcılığı olan uluslararası bir anlaşmadır. Anlaşma, 12 Aralık 2015 tarihinde Paris İklim Konferansı'nda 196 taraf tarafından kabul edildi ve 4 Kasım 2016'da yürürlüğe girdi. Anlaşmanın ana hedefi, küresel ısınmayı 2 santigrat derecenin çok altında, tercihen 1,5 derece ile sınırlamaktır. 


Paris Anlaşması, çok taraflı iklim değişikliği sürecinde bir dönüm noktasıdır. Bunun nedeni, bağlayıcı bir anlaşmanın tüm ulusları ilk kez bir araya getirilmesidir. Kısaca Paris Anlaşması'nın iklim değişikliğiyle mücadele ve etkilerine uyum sağlama yükünü üstlenmeyi amaçladığını söyleyebiliriz.


Paris anlaşmasını imzalayan en destekleyici katılımcı ülkeler, en büyük miktarda sera gazı salan, ancak aynı zamanda en düşük maliyeti ödeyen ülkelerdir. Sonuç olarak ülkeler arasında maliyet yönünden büyük bir eşitsizlik var ve  ABD, Avrupa, Çin ve Avustralya bu konuda free-riders konumundadır. 


Gelişmekte olan ülkeler (Çin hariç) gelişmiş ülkelerden daha fazla sera gazı emisyonuna neden olmamaktadırlar. Avrupa Birliği'ni veya Amerika Birleşik Devletleri'nin düşünelim. Bu tarz endüstri devleri dünyadaki iklim değişikliğinin ana nedenleridir. Günümüzde ise birçok Batılı şirket fabrikalarını gelişmekte olan ülkelerde kurup kirlilik yükünü görece daha zayıf ekonomilerin üzerine yıkıyorlar. Dışarıdan yatırım almanın ülke ekonomisi için elzem olduğu gelişmekte olan ülkeler için emisyonları azaltmak bu yatırımların da tehlikeye girmesi anlamını taşıyor.


Öte yandan, gelişmekte olan ülkelerin dünya refahına katkı payı nedir? Kirlenmeleri, maliyet-fayda dengesinin negatif olduğunu göstermeyebilir. Gelişmekte olan ülkelerin emisyon sorunlarının temel nedeni üretim büyüklüğü değil, mevzuat eksikliği olabilir.


Şekil 1 bize küresel GSYİH’nın ülkeler arasında nasıl paylaştırıldığını gösteriyor. GSYİH'da büyük paya sahip ülkelerin üretim ölçekleri ile çok fazla iklim değişikliği sorununa neden olduğunu söylemek mümkün. Ruanda'nın (Afrika'da küçük bir ülke) sera gazı emisyonlarını %90 oranında azalttığını düşünelim. Önemli mi? Türkiye'de küçük bir şehir bile tüm ülkeden daha fazla sera gazı salınımı yapıyor.


Tüm gelişmiş ülkelerin ekonomik refahını emisyonlarından daha fazla artırması söz konusu değil, ancak GSYİH ve emisyonlar -ne yazık ki- pozitif korelasyona sahip görünüyor. Bu da konumuza etiğin dahil olmasına neden oluyor. Anlaşmaya göre her firmaya ve ülkeye tahsis edilen belirli bir emisyon miktarı bulunmakta. Bu nedenle, tahminlere dayalı olan kirlilik miktarı sıcaklık hedefine ulaşmak için yeterlidir. Yani, emisyon hedefine uyduktan sonra gazın nereye yayıldığının önemi olmayabilir. Ticari faydanın her iki tarafı da (bir taraf altyapıya yatırılabilecek parayı alabilir ve başka bir ülke kendi dengesini sağlamak için daha fazla yayabilir) ve sosyal refah, dramatik değişiklikler yaşamadan sabit kalabilir.

figure 1Figure 2