Çin’in Wuhan bölgesinde ortaya çıkan Kovid-19 Pandemisi sürecinde Türkiye’de ilk vaka 11 Mart 2020’de açıklanmıştır. Bundan sonra gelişen süreçlerde ülkemizde 16 Mart 2020’de ilkokuldan üniversiteye kadar olan okullar tatil edilmiş, hemen sonrasında da önce 65 yaş üstüne sonra da 20 yaş altına sokağa çıkma yasağı konulmuş, sokakta bulunan kişilere maske takma zorunluluğu getirilmiştir. Alınan önlemler Haziran-Eylül arası gevşetilse de, şu an Ocak 2021’de çevirim içi eğitim ve kısıtlamalar halen yaşantımızın parçasıdır. İzolasyon, sosyal ilişki kısıtlamaları ve çevirim içi eğitim ruh sağlığı alanında çalışanlar için yabancı konular olmasa da, Korona virusun tüm dünyada yaygın olarak görülmesi yani pandemi boyutu, virüs ve korunması ile ilgili bilinmeyenlerin çokluğu, korunmak için alınan önlemlerin çocukların ruh sağlığını nasıl etkilediği ya da etkileyeceği tam olarak bilinmemektedir.
Aslında korona virüs ile ilgili kaygı ve korkuların tüm insanlarda varlığı bu dönemin yadsınamaz gerçeğidir. Kaygı ve korkuya yakından baktığımızda bu iki duygumuzun da karmaşık özellikte olan, yaşamsal ve uyum sağlayıcı duygularımız olması dikkat çekicidir. Bu duygularımızın bilişsel, fizyolojik ve davranışsal bileşenleri olduğu düşünülmektedir. Kaygı tehlikeye karşı korunma mekanizmalarını aktifleştirmekte ve bu da vücudumuzda ağız kuruluğu, çarpıntı, sıcak/soğuk basması, nefes darlığı, sinirlilik, baş ağrısı, baş dönmesi, titreme gibi bazı fizyolojik tepkilere yol açmaktadır. Ayrıca aynı zamanda kötü ve felaketi öngörme bilişleri, konsantrasyon zorlukları, huzursuzluk ve gerginlik duyguları da ortaya çıkabilmektedir. Kaygının bilişsel bileşenlerinin, durum ve olayların riskini değerlendirmeyi, fizyolojik bileşenlerinin bedeni gerekli olabilecek harekete hazırlamayı, davranışsal bileşenlerinin ise tehlikeden korunmayı sağladığı düşünülmektedir.
Kaygıların, korkuların içeriğinin çocukluk çağı boyunca değişmekte olduğu düşünülmektedir. Buna göre hayatın ilk yılında korkunun, kaygının kaynağı yüksek ses, beklenmedik olaylar ve yabancı kişilerdir. Zamanla çocuk birincil bakım-vericisine bağlandıkça kaygı ve korkuların odağı ondan ayrı kalmaya yönelmektedir. 6 yaş civarında ebeveynlerinden ayrı kalma kaygısı azalmakta, hayvan ve karanlık korkusu daha sık görülür hale gelmektedir. 10-13 yaşları arasında ise kaygıda odak yaralanma, ölüm, doğal afetler ve dış tehlikelere kaymaktadır. Ergenlikle birlikte kaygıların kaynağının daha çok sosyal durumlara kaydığı ve içeriğin performans, beğenilme ve dış görünüş ile ilgili olduğu gözlenmektedir.
Kovid 19 enfeksiyonu ve pandemi süreci gibi zorlu yaşam olayları karşısında yaş gruplarına göre görülebilen ruhsal belirtiler şu şekilde sıralanbilir;
-
Okul öncesi çocuklarda: Davranış ve becerilerde gerileme, anne babaya aşırı yapışma ve ayrılamama, uyku sorunları, iştahsızlık, korkular, yatak ıslatma, zarar verici davranışlar, yabancılardan aşırı korkma, nedeni bilinmeyen ağrılar, konuşma sorunları.
-
Okul çocuklarında: Huzursuzluk, saldırganlık, aşırı yapışma, kabuslar, belirgin konsantrasyon sorunları, yapması beklenen aktiviteleri yapamama, yaşa ve bilişsel gelişim düzeyine göre daha küçük yaşta çocuk davranışlarının sergilenmesi.
-
Ergenlerde: Döneme özgü birçok duygusal ve fiziksel değişiklik devam etmekte olduğu için, salgın hastalık ve zorunlu olarak evde kalma birçok soruna neden olabilir. Bazı ergenler böyle bir sorun olduğunu tamamen inkar edebilirler ve hayatlarında hiçbir değişiklik yapmayı kabul etmeyebilirler. Uyku ve yeme sorunları, aşırı huzursuzluk, saldırganlık, içe kapanma, üzüntü, yoğun kaygı, fiziksel ağrılar, davranış sorunları, alkol kullanımı gibi riskli davranışlar.
Pandemiye bağlı olarak var olan yaşamsal alışkanlıklarında ortaya çıkan değişiklikleri anlamlandırma ve eyleme geçebilme becerileri erişkinlere göre kısıtlı olan çocukların ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkilere yol açabileceği düşünülmüş ve pandemi sürecinde çocukların ruhsal zorluklar açısından duyarlı grup olarak değerlendirilmesi önerilmiştir. Çocuk yaş grubunda KOVİD-19’a bağlı psikiyatrik yakınmaların ortaya çıkışında bazı çevresel etkenlerin rol oynadığı düşünülmektedir. Bunlar aşağıdaki şekilde sınıflandırılabilir;
-
Hastalığın varlığı,
-
Hastalık ile ilgili güvenilir bilgi kaynağı olmaması,
-
Bakım verenlerin davranış alışkanlıkları ve zorluklara dayanıklılık düzeyleri
-
Önlemler nedeniyle
-
Günlük rutinlerin bozulması,
-
Eğitimin aksaması,
-
Ailede ekonomik sorunlar.
İzolasyona (karantina) bağlı riskler: Depresyon, sinirlilik, uykusuzluk, öfke, duygusal tükenme ve TSSB, sosyal medya ile gelen sömürü riskinde artış iken, bu durumun artıları olarak da şu seçenekler düşünülebilir;
-
Zorluklarla baş edebilmenin getirdiği ruhsal gelişme, büyüme
-
Aile içi olumlu ilişki kurma için durma, bir arada olma fırsatı
-
Yaratıcılığın aktivasyonu
Genel olarak bu süreçte çocukların ve gençlerin korunması için önerilenler ise;
-
Dürüst ve açık olarak, bilgi kaynaklarını kontrol ederek bilgilendirme,
-
Günlük rutinlerin oluşturulması,
-
Anne ve babanın model olması,
-
Sosyal ilişkilerin telefon veya internet aracılığıyla da olsa kontrollü devamı,
-
Duyguları ifade edebileceği ortam hazırlama, dinleme, anlamlandırma ve destekleme,
-
Daha önceden var olan sorunlar için tedavilerin devamının sağlanması şeklinde özetlenebilir.
Sonuç olarak, kaygı ve korkular yaşamımızda hep var olan duygularımızdır ancak şu anda insanlar, daha önce hiç yaşanmamış türde bir hastalık korkusu ve maddi zorluklar gibi diğer baskılarla birleşmiş bir şekilde deneyimlemektedir. Buna dayanarak pandeminin çocuklarda/yetişkinlerde kaygı ve korkuları tetiklediğini düşünebiliriz. Ancak pandemi sırasında alınan izolasyon gibi önlemlerin çocuklarda ruhsal sorunlar ile ilgili riskleri artırıp artırmadığını ve artırıyorsa ne ölçüde artırdığını, herşeye rağmen olumlu katkılarının olup olmadığını anlamamız zaman alabilir.
Prof. Dr. Özden Şükran Üneri