Kitabın genel hatlarıyla içeriği şöyledir: Modern zamanlarda esen rüzgârlar, insanları değişime ve gelişime sürüklerken yeryüzünü daha da fazla örseler hale geldik. Havayı, suyu, toprağı değiştirmeye uğraşıyoruz; iklimi bir savaşçı olarak karşımıza alıyoruz. Bilim ve teknolojinin bize sunduğu konfora dayanıp tek tuşla yaşamlara müdahale ediyor ya da nesli tükenmekte olan bir hayvan türü için mücadele edebiliyoruz. Ömrü sınırlı bir baraj için 12 bin yıllık bir geçmişi suların altında can çekişmeye bırakıp bölge halkını evlerinden, gelir kaynaklarından, mezarlarından ve anılarından vazgeçmeye zorluyoruz. Aslında kendilerinden vazgeçmelerini istiyoruz.
3000 yıl önce yazılmış bir Likya şiiri şöyle der “Beni bulamazsan üzülme, eşyalarımı bulacaksın. Kestiğim taşları, açtığım yolları, işlediğim heykelleri bulacaksın. Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden parmak izlerimiz değecek birbirine”. Zaman yolculuğumuzda bizden sonrası için not düşmek, kanıt bırakmak, bilinmeyeni istemek şüphesiz üretim nedenlerimiz arasında. Sonsuzluğa seyreden bir “iletişim” şekli.
Toplumsal ve kültürel hafızamızın sürekliliğinde “kültürel miras” güçlü bir etkiye sahip. Üzerinde uzlaşılan değerler bütünü olarak “kültürel miras” zamanın tozunu üzerimize serpmeye devam ederken, yıkıma, yerle bir edilmeye ve ilgisizliğe fazlasıyla açık. Toplumsal belleğimizin iz sürümü olan “kültürel miras” hafızamızı tazelerken, günümüzün insan mozaiği için de düşünsel anlamda tetikleyici bir güce sahiptir. Geçmişi, bugünün perspektifinden belki de yeniden üretmek, hafızamızın kuytularından çekip çıkarmak, hayal edileni yeniden canlandırmak “sinema sanatı’nın teknik ve estetik yönü sayesinde fazlasıyla gerçekçidir.
Burçak Evren’in dediği gibi “Sinema bir kişinin ve bir dönemin buluşu değil aksine insanlık tarihinin geçmişi kadar eski birçok buluşun her döneme bir miras olarak bırakılan birikimlerinin toplamından oluşan bir ürünüdür”. “Kültürel miras” ve “sinema”nın en önemli ortaklığı insan hikâyelerinden var olmalarıdır. Uygarlığın binlerce yıllık serüveni “kültürel miras”la anıtlaşır, kültürel doku içine bir ilmek daha atar ve sinemayla da görsel bir şölene, şenliğe bazen de festivale dönüşür.
“Kültürel Miras ve Sinema” başlığı altında farklı üniversitelerden ve farklı disiplinlerden akademisyenler bir araya geldiler. Nadiren çalışılmış bir konu daha ayrıntılı, detaylı ve disiplinlerarası bir bakışla ele alınmıştır. Alanında ilklerden olan çalışmanın, yapılacak diğer üretimlere de ilham vermesi, temel oluşturması arzu edilmektedir.