13 Mayıs 2022 Cuma
Karbon Vergisi
Sürdürülebilir kalkınma; doğal kaynakların aşırı kullanımının önüne geçilerek gelecek nesillerin yaşam kalitelerinin de hesaba katıldığı bir “bugün” ve “gelecek” planlamasıdır.
Geçmişte hâkim olan sanayi odaklı büyüme ve kalkınma anlayışı, çevrenin korunmasının göz ardı edilmesine yol açmış ve yıllar içinde çevre tahribatı büyümüştür. 1990’lı yıllarda “sürdürülebilirlik” tartışmaları gündeme gelmiş ve devletler/devlet-üstü kurumlar tarafından bir dizi önlem planlanmaya ve uygulanmaya başlamıştır. Bu bağlamda alınan önlemlerden bir tanesi de “karbon vergisi” uygulamasıdır. Çevre tahribatı nedenlerinden en önemlisi diyebileceğimiz sera gazı salınımının artışı, Kyoto Protokolü’nde gündeme taşınmış; akabinde yaratılan farkındalık sonrası devletler, önlem olarak kullanılan ekonomik araçları devreye sokmaya başlamıştır. Bunlardan biri de ‘’karbon vergisi’’ olmuştur. Ayrıca Avrupa Yeşil Mutabakatı bağlamında AB; kendisi ile ticaret yapacak ülkelere, üretim sürecinde karbon salınımının minimize edilmesini şart koşmuş ve gerekli ticari tedbirleri uygulamaya koymuştur.
Karbon vergisi, üreticilerden ve kuruluşlardan üretim esnasına ortaya çıkarılan karbon emisyonu oranında alınan bir vergidir. Bu sayede çevre tahribatında bulunacak vergi mükellefinin, bedel ödeyeceğini bilmesinden ötürü karbon salınımını azaltma ve yenilenebilir enerji kullanma yönünde teşvik olacağı düşünülmüştür.
1990-2017 yılları arasında karbon vergisi uygulayan İsviçre, Danimarka, İsveç, Polonya, Almanya gibi AB üyesi ülkelerde yıllar itibariyle karbon emisyonun azalma eğilimi gösterdiği bilinmektedir. Vergiyi uygulamayan Türkiye’de ise bu dönemde karbon emisyonunun arttığı gözlemlenmiştir.
Türkiye, çevre tahribatını önleme amacıyla ekonomik tedbirler almaya plastik poşet kullanımını ücrete tabi tutarak başlamış ve bu uygulama ile tüketiciyi caydırma hususunda başarılı olmuştur. Fakat çevre tahribatının diğer muhatabı üreticilerdir. Türkiye’nin de karbon vergisi uygulamasına geçmesi, hem çevre tahribatını azaltacak hem de AB ile olan dış ticaret ilişkilerini sekteye uğratmayacaktır. Böylece ülkemiz, sürdürülebilir kalkınma amacına bir adım daha yaklaşmış olacaktır.
Arş. Gör. Merve TOSUN
Uluslararası Ticaret ve İşletmecilik Bölümü