Kitabın ana teması, karakterlerin yalnızca kendi saplantılarına odaklanarak başkalarının düşüncelerine ve ihtiyaçlarına karşı kör olmalarıdır. Roman, idealizm ve materyalizm arasındaki çatışmayı tasvir etmekte ve absürt yanlış anlamalardan oluşmaktadır. Aynı zamanda yalnızca düşünen bir zihin ile dünyanın sert gerçekleri arasındaki çatışmanın bir alegorisi niteliğindedir.
Profesör Kien, kitapların dışındaki dünyayı daima yanlış yorumlamaktadır. Devasa kütüphanesiyle çevrili bir şekilde, dünyadan uzaklaşmış, sessiz ve yalnız bir yaşam sürmektedir. Kitaplara olan aşırı sevgisi ve insanlardan duyduğu korku, Kien'i daha da yalnızlaştırmaktadır. Profesör Kien'in yanlış yorumlarından biri de hizmetçisi Therese Krumbholz'un değerli kitaplarıyla ilgilendiği ve ona aşık olduğu şeklindedir. Therese, kendisinin de kitaplara tutkusu varmış ve koleksiyonla özenle ilgileniyormuş gibi rol yaparak Kien’in güvenini kazanır. Ancak, Kien ile evlendikten sonra Therese rol yapmayı bırakır ve gerçek yüzünü gösterir. Hizmetçi kadının körlüğü maddiyat düşkünü olması ve diğer insanlara ve insanların duygularına karşı duyarsız olmasıdır. Therese bir süre sonra Kien’in kitaplarını çalıp satmaya başlar, önce onu odasından atıp kendi yerleşir, ona şiddet uygular, aldatır ve sonunda onu kendi evinden atar. Kien evinden ve dev kütüphanesinden çıkarak yeraltı dünyasına sürüklenir. Hiç gitmediği sokaklara düşer, batakhane denilebilecek köhnemiş bir barda tanıştığı kötü niyetli bir cüceyi dostu zanneder ve korkunç olaylara maruz kalır. Kitabın bu kısımlarında yaşananlar oldukça karanlık ve iç bunaltıcıdır. 1930’ların başında Nazilerin ayak seslerinin yeni duyulmaya başladığı bir dönemde Canetti’nin kitle ve iktidar ilişkisine duyduğu yakın ilgi kitabın bu kısmında yoğun şekilde hissedilir. Almanya’nın ilk dünya savaşının yenilgisini üzerinden atamadığı ve yenilgi psikolojisinin Nazizme önayak olduğu bir dönemi, bu dönemde Nazizme taban olacak sıradan insanları tüm çıplaklığıyla anlatır.
Kitabın son kısmında Kien’in anti-karakteri olan kardeşi George Kien çıkagelir. George cerrah ve psikologtur, kadınlarla arası Profesör’ün aksine çok iyidir ve sosyal biridir. Kardeşinin yardımlarıyla evine geri alan Kien en sonunda vazgeçmek ve paylaşmak istemediği, her şeyden önemli olduğunu düşündüğü kitaplarıyla birlikte evini yakar ve dünyadan ayrılırken kitaplarını da yanında götürür.
“Körleşme’nin karakterlerinin hepsi de okuyucuda rahatsızlık uyandıran, sıradışı insanlardır. Sosyokültürel açıdan birbirlerinden ayrışsalar da açgözlülük, sabit fikirlilik, bencillik, kadın düşmanlığı, normal dışı davranışlar, nevrotik eğilimler ve kendi düşünce dünyasına hapsolma gibi belli tanımlayıcı özellikler etrafında yolları kesişir. Her bir figür gerçek olamayacak kadar uç, fiktif olamayacak kadar hayatın içinden birilerini temsil eder.” Canetti, romanda bilgi birikimi olan ancak bilgisini kendine saklayan, çevresini hakir gören ve fildişi kulesinden çıkmayan “aydınları” eleştirmiştir.
Roman kuşkusuz döneminin ve günümüzün en önemli romanlarından biridir. Kötülüğün ve karmaşanın tasvir edilişi eşsizdir. Çökmekte olan bir toplumun barındırdığı hastalıklı çarpıklıkları her yönüyle ele almış, her kesimden her huydan yarattığı karakterlerden kendisine kurban olarak “aydın”ı seçmiştir. İşte okuyucunun tam da düşünmesi gereken mesaj budur?..
Arş. Gör. Merve TOSUN