İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi - iisbf@gelisim.edu.tr
Memnuniyet ve Şikayetleriniz için   İGÜMER
 İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi - iisbf@gelisim.edu.tr

Reklamcılık








 Film Önerisi: Bigger Than Life (Tehlikeli Arzular)


“Tehlikeli Arzular” adıyla Türkiye’de gösterilen Bigger Than Life filmi, Nicholas Ray’in yönettiği 1956 ABD yapımı psikolojik bir dramadır. Film çektiği acılardan sonra hastaneye kaldırılan aile babası ve öğretmen Ed Avery’nin doktorların talimatıyla kullanmaya başladığı kortizona bağımlı hale gelip yavaş yavaş akıl sağlığını yitirmesini konu alıyor. Hastalık sonrası önce aşırı mutlu, hiçbir şeyi umursamayan birisiyken daha sonra sıkça öfkelenmeye başlayan birisine dönüşüyor Ed. Sonrasında öfkesi daha da artarak ailesine dahi zarar verebilecek noktalara kadar varıyor durumu. Filmin climax noktası, Ed’in İbrahim'in oğlunu kesmesine öykünüp kendi oğlunu kurban etmek istediği an olarak karşımıza çıkıyor.


Filmin en dikkat çeken yanlarından biri, yine tüm diğer Ray filmlerinde de gördüğümüz kusursuz açı ve kamera kullanımı, sahne kompozisyonları ve mekân kullanımı. Ed’in hastaneden çıktıktan sonra karakterinin değişmeye başladığı, kendini olduğundan daha büyük görmeye başladığı sahnede boyunun binanın boyuna eşitmiş gibi bir açıda gösterildiği sahne “Sinemada imge nasıl yaratılır?” sorusuna cevap niteliğinde. Ve bunu yalnızca kamera açısıyla yapabilmek de Ray’in ustalıklı rejisini gösteren detaylardan biri olarak karşımıza çıkıyor.

Renkler yine diğer Ray filmlerinde de görebildiğimiz şekilde oldukça göz alıcı ve uyumlu. Ailenin oğlu Richie’nin giydiği kırmızı ceket ve pantolon bize Rebel Without a Cause filmindeki James Dean’in kıyafetlerini hatırlatıyor. Hatta “Acaba Jim Stark’ın çocukluğu mu bu?” sorusunu dahi akıllara getiriyor. Böyle bir hikayesel bağlantı filmde yer almıyor. Daha ziyade erken yaşta hayatını kaybeden James Dean’e bir selam ve saygı duruşu olduğu hissediliyor.

Filmin senaryosu sona kadar çok iyi gitmesine karşın mutlu aile pozu içeren final sahnesinin biraz filmin ruhuna uymayan bir sahne olduğunu görüyoruz. Senaryodaki çözülme çok hızlı bir şekilde oluyor ve Ed’in eski haline dönmesi çabucak gerçekleşiyor. Hollywood filmlerindeki genel eğilim “mutlu son” olduğu için bizi hiç şaşırtmayan bir son bu. Filmin finali dışında senaryoda çok büyük başka bir problem görünmüyor. Gerilim dozu, yarattığı merak, temposu, yaratılmış aksiyonlar ve karakterleri oldukça yerli yerinde bir yapım.